Altın Nedir? | Altın Madenciliği | Altın Üretimi

“Beyaz adam geldiğinde ellerinde İncil vardı, bizimse topraklarımız. Bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.”

Jomo Kenyatta

ALTIN NEDİR? , NEREDE KULLANILIR?

Altın nedir?” sorusuna;

  • Anadolu kadını “bilezik ve tasarruf aracı” yanıtını verecektir.
  • Ekonomistin yanıtı “yatırım aracı” olacaktır.
  • Çevreci “siyanür kullanarak çevre kirliliğine neden olan maden işletmeleri” diyecektir.
  • Bazılarının yanıtı; Merkez Bankalarının kasalarında “değerli külçelerdir.
  • Sosyalist “sömürü aracı” diyecektir.
  • Ama hiç kimse “telefon, bilgisayar ve elektronik cihaz yapımında kullanılan çok iyi bir iletken ve levha haline getirilebilen bir metal” yanıtını vermeyecektir.

Çünkü;

Dünyada bu güne kadar 200.000 ton civarında altın üretilmiştir. Günümüzde yılda ¼’ünü kadın ve çocuk işçiler tarafından ilkel şartlarda çalışarak 3.500 ton altın üretilmektedir.

Dünyada altın kullanım oranları

Dünyada üretilmiş altının dağılımı

Altının kullanım oranlarına ve üretilmiş altının dağılımına bakıldığında teknoloji için kullanılacak yeteri kadar üretilmiş, stoklanmış, hareketsiz altın rezervi mevcuttur. Üretilen altın, külçe olarak üreten şirketlerin ülkelerinde para kasalarında tutulmaktadır. Bunun yüzünden günümüzde altın üretilmesi zorunlu bir maden değildir. “Altın nedir?” sorusuna verilen yanıtlar da bunu doğrulayıcı niteliktedir.

Altın sembolü “Au“, atom numarası 79 olan bir elementtir. Saf haliyle parlak, hafif kırmızımsı sarı, yoğun, yumuşak, dövülebilir, sünek ve insanlar tarafından kullanılmış ilk saf metallerden biridir.

Altın 1.064°C erime noktasına ve 2.700°C kaynama noktasına sahiptir. Yoğunluğu 19.3 gr/cm3 ’dür.

Altın en yumuşağı ve en kolay işlenip biçimlendirilebilen bir metaldir. 10 gr altın dövülerek 11 m2 ince bir levha veya 570 m uzunluğunda ince tel olarak çekilebilmektedir. En rahat çalışılabilen metal olarak kalemle işlenerek, kazınarak, dövülerek, oyularak, kabartılarak, dökülerek varak haline getirilip ahşap, metal, deri ve parşömen gibi başka eşyaları kaplamada da kullanılmaktadır.

Altının diğer iki önemli özelliği, yansıtıcı ve elektrik direncinin çok düşük olmasıdır. Altın ısı ve ışığı çok iyi yansıtmaktadır.

En iyi iletken sırasıyla Ag, Cu, Au, Al’dur. Metallerin korozyonla birlikte iletkenlikleri azalmaktadır. Korozyona karşı metallere kaplama yapılmaktadır. Altın (Au) ise yüksek korozyon direnci sayesinde aktif kullanılan asil bir metaldir. Elektriksel iletkenlik olarak bakır (Cu) altından daha iyidir. En iyi iletken gümüş olmasına karşın bakırla karşılaştırıldığında iletken olarak kullanıldığında maliyetli çok yüksektir.

Altın oksijenle tepkime vermeyen ve çoğu asitte çözünmeyen bir metaldir. Klor veya brom gibi halojenlerle de aynı şekilde çok kolay reaksiyona girmez. Kimyasal özellikleri nedeniyle altın paralar paslanmamakta veya kararmamaktadır. Altından yapılan mücevher ve takılar da paslanmadan uzun yıllar kullanılabilmektedir.

ALTININ TARİHİ

Altının serbest hâlde bulunmasının yanı sıra kendine özgü rengi ve pırıltısı sayesinde insanın tanıdığı ilk metal olduğu sanılmaktadır. En eski altın bulgularının Avrupa’da 10.000, hatta 40.000 yıl öncesine dayandığı iddia edilse de bu iddianın kanıtları ortaya konulamamıştır. Anadolu’da, Çayönü Tepesi’nde M.Ö .8.200’li tarihlerde ısıl işlem görmüş bakır boncuklar bulunmuştur. Anadolu’da henüz yeterli arkeolojik çalışma yapılmadığı düşünülürse, bu bölgede altının M.Ö.10.000’lerde biliniyor olması muhtemeldir.

Bazı arkeolojik çalışmalar M.Ö.4.000’lerde altının kesinlikle bilindiğini ortaya koymuştur. Altın yüzeyden, yüzey akıntılarından veya yüzeye çok yakın seviyelerden elde edilmiştir. Bulgaristan’ın Varna kentinde, 1972’de, Karanova VI kültürüne ait olduğu sanılan ve M.Ö. 4.600- 4.200 aralığına tarihlenen yaklaşın 5.5 kg ağırlığında 2.000 parçadan oluşan altın hazine keşfedilmiştir. Diğer taraftan, Mısır’da da altın madenciliğine ilişkin en erken kanıtların 6.000 yıllık olduğu, M.Ö.4.000-3.500 aralığında Mısır’ın, güneydeki Nübye’de altının bilindiği savunulmaktadır.

M.Ö.3.000’lerden başlayarak altın madenciliği plaserlere ilave olarak sığ kuvars damarlarından da üretilmiştir. O dönemde kırma ve yıkama ile ayırma işlemi bilinmektedir. Bu dönemlerde altının kullanıldığı coğrafya giderek genişlemiş, altının taşıdığı anlam değişime uğramıştır. İlk Çağ’da çok tanrılı Mezopotamya, Mısır ve Anadolu uygarlıklarında tanrılardan biri Güneş’tir. Bu çağlar kralların tanrılaştırıldığı ya da kralların tanrının yeryüzündeki gölgesi sıfatını taşıdığı devirlerdir. Bu devirde altının pırıltısı ve gizemli görünümü ile ölümsüzlüğü simgelediği kabul edilmiştir. Altın Güneş tanrısıyla ilişkilendirilerek kolayca kutsallaştırılmıştır. Mabetler ve saraylar altınla donatılmış, altının buralara asalet, güç ve zenginlik gibi niteliklerle, ölümsüzlük ve kutsallık verdiği kabul edilmiştir.

Bu uygarlıklardan başlayarak, İnka ve Aztek uygarlıklarına değin, altın asırlarca çok tanrılı dinlerin mabetlerinde, semavi dinlerin havralarında, kiliselerinde, camilerinde süs, heykel, mozaik vs. olarak kullanılmıştır. Altın eski ve yeni ahitlerde daha fazla olmak üzere, dini kitaplarda sıklıkla yer almaktadır. Günümüzde bile ibadethanelerde baskın olan renk altın rengidir.

M.Ö.2.000’ler sonrasında parçalamak için kayaç önce ateşle ısıtılmış ardından kayaca soğuk su tutulmuştur. Başlangıçta bulunduğu bölgede çıkarılıp kullanılan altın, ticaret ilişkileriyle diğer coğrafyalara da yayılmıştır. Daha sonraları da altına sahip olmak için zor kullanılmaya başlanmıştır. Mısır Nübye’ye, Akadlar Mısır’a, Asurlular Urartu Krallığı’na, Babilliler Asur Krallığına, Persler Babil Krallığı’na daha çok altına sahip olmak için saldırmışlardır. Böylece talanla altının tümüne sahip olma arzusu günümüze değin süren bir daha asla sonu gelmeyecek altın savaşları başlamıştır.

Altının ölümsüzlükle ilişkilendirilmesi simya biliminin doğmasına yol açmıştır. Her çağda, ölümden korkan insanlar, kutsal gördüğü altını ölümsüzlüğün anahtarı olarak görmüşlerdir. Metalleri altına dönüştürmek ve uzun ömürlülük ya da ölümsüzlük iksirini elde etmek amacıyla geliştirilen simya bu doğrultuda, muhtemelen Antik Mısır’da ortaya çıkmıştır. Mısır’dan Çin’e, Hindistan’a, GrekoRomen Akdeniz dünyasına, İslâm coğrafyasına, Orta Çağ Avrupası’na yayılmıştır. Ölümsüzlüğe kavuşmanın aracı olarak görülmesi, altının insanlık tarihinde yarattığı etkinin derinliğini ortaya koyması bakımından dikkate çekicidir.

Başta Yunan mitolojisi olmak üzere İlk Çağ’dan başlayarak altın, tüm medeniyetlerin mitolojisinde ana unsurlardan biri olmuştur.

Altın madenlerinde köleler ölümüne çalıştırılmış, askerler savaşlarda altın uğruna canlarını vermiştir. Sahip olunan altınlara da soylularla rahipler sahip çıkmıştır. Günümüzde de benzeri süreç yaşanmakta, altın üretimi için köleler(!) efendileri(!) için çalıştırılmak ya da savaştırılmaktadır.

M.Ö.7.-6.yüzyılların arası Lidya Krallığı’nda, Mermnadlar Dönemi’nde tarihte ilk kez altın-gümüş (elektrum) sikkeler basılmıştır. O zamana kadar bir takas aracı olan altın para olarak basıldıktan sonra alış-verişte kullanılan bir güce dönüşmüştür.

Süreç içinde geliştirilerek altının esas alındığı para birimi düzeni kurulmuştur. Sikke basımına devlet tekeli getirilmiş, sonraki zamanlarda basılan sikke hükümdarların egemenliğinin simgesi olmuştur. Oluşturulan para düzeni tektipleşme ve devlet aracılığıyla güven sağlanması ticareti kolaylaştırmış, sonuçta piyasa düzeniyle yeni bir kültür oluşmuştur. Lidya sikkeleri geniş bir coğrafyada kabul görmüş, buna bağlı olarak sikke dolaşımı Anadolu ve Akdeniz’de yaygınlaşmıştır. Böylece bir paranın küreselleşmesinin ilk adımı atılmıştır.

Altın-gümüş sikkelerin basılmasıyla; devletler para arzında tekelleşmiş değerli altın sikkelerin üzerindeki devlet denetimi güven ortamını doğurmuştur. Bunun sonucu devletlerin ticaret yaptığı coğrafya sınırları sürekli büyümüştür. Böylece altın sikkeler devletlerin ekonomik gücünün omurgası olmuştur.

M.Ö.VI.yüzyılda Ahameniş İmparatoru Büyük Darius, M.Ö IV. yüzyılda, Makedon İmparator Büyük İskender kendi adlarına geniş bir coğrafyada tanınan ve kabul görmüş sikkeler bastırmışlardır.

Roma’da sikke basımı, Senato’nun sorumluluğunda üçlü kurul tarafından yürütülmüştür. İlk imparator Augustus, bu yetkiyi üzerine almış ve yeni bir parasal düzen getirmiştir. Roma’nın gerileme ve çöküşü sürecinde, altın üretimi de azalmış, bu da sikke basımı ve tedavülüne yansımıştır. Değiş-tokuş olarak bilinen trampa düzeni bir anlamda geri dönmüştür.

M.Ö. 2.000’ler geçilirken, bilinen altın sahaları güce göre el değiştirirken üretim de giderek azalmıştır. Altın üretimi Batı Roma’nın çöküşüyle, özellikle Avrupa’da dibe vurmuş, birçok noktada, altın madenleri ya tükenmiş veya derinleşerek üretimi güçleşmiştir.

Roma bölününce güç Doğu Roma, yani Bizans’ın eline geçmiştir. Büyük Konstantin zamanında, 4.yüzyıl başlarında Bizans para imparatorluğuna dönüşmüş, çöken Avrupa’da sikke basılamazken, Bizans sikkeleri yüzyıllarca Avrupa’da kabul görmüştür. 9.yüzyıldan itibaren Bizans sikkeleri bir yüzünde Hz. İsa tasvirine yer verilerek kutsallaştırılmıştır.

Güç İslâm devletlerine geçince, kısa süreli de olsa para düzeni, altın dinar üzerine kurulmuştur. 13.yüzyıla gelindiğinde, Cenova ve Venedik, Haçlılarla ticaret yaparak zenginleşmiş, Venedik dükası, Akdeniz ve çevresinin egemenliğini ele geçirmiştir.

Lidya Krallığı’ndan başlamak üzere, kabaca 2.000 yıl, askeri, siyasi, ticari, iktisadi hükümranlık kuran imparatorluklar, altın aracılığıyla, Eski Dünya’nın para birimini de kurmuşlardır. 15. ve 16.yüzyılda, Amerika’nın keşfi ve Ümit Burnu’nun geçilerek önce Hindistan’a, ardından Uzak Doğu’ya varılması bu gidişi değiştirmiştir. Hastalık ve savaşlar nedeniyle ölümünün kol gezdiği bu süreçte, Orta ve Güney Amerika’nın değerli metallerinin, İspanya ve Portekiz aracılığıyla Avrupa’ya taşınması, oradan da ticaret yoluyla Uzak Doğu’ya aktarılması , neredeyse tüm dünyada altın-gümüş bolluğu yaratmıştır. Sikke basımı artmış, tek bir devletin para birimine bağımlılık ortadan kalkmış 20 asır işleyen düzen kökünden değişmiştir

17.yüzyıl sonlarında, İngiliz bilim insanı Isaac Newton, Kraliyet darphanesinde görevli iken, Britanya adasında işleyecek, 19.yüzyılda son şeklini alacak, altına dayalı bir parasal sistemin temelini atmıştır. Bu sistem 19.yüzyılın ikinci yarısında kurulan ve 1914’te başlayan 1.Dünya Savaş’ına kadar etkinliği korunan uluslararası altın standardına dönüştürülmüştür.

Aynı yüzyılın ortalarında, ABD-Kaliforniya’da, tesadüfen keşfedilen plaser altın, 49’lular hareketini, “Altına hücum-Gold rush” başlatmıştır. Bu hareketle birlikte her türden insanın dâhil olduğu altın aramaları, Kanada’ya, Avustralya’ya ve Güney Afrika’ya sıçramıştır. Bunun sonucu birçok altın madeni bulunmuş, altın üretiminde ikinci bir patlama yaşanmıştır. Bu dönemde San Francisco ve Johannesburg gibi kentler inşa edilmiştir. Plaserlerden altın üretimi özellikle Kanada’da günümüzde de sürmektedir.

1.Dünya Savaşı sonrasında, İngiltere, geleneksel siyasi ve iktisadi egemenliğini yitirmiştir. 1944 yılında 2.Dünya Savaş devam ederken, ABD-Bretton Woods’ta, uluslararası toplantılar yapılmış ve 30 yıla yakın ayakta kalabilen, 1 ons altının 35 ABD dolarına sabitlendiği, yeni altın standardı dönemine geçilmiştir. Egemen gücün ABD olduğunu kanıtlayan bu süreç, 1970 başlarında bu sistem, ABD’nin çekilmek zorunda kalmasıyla yıkılmıştır. Bu tarihten sonra altın serbest kalmış, yüzyılın son çeyreğinde, 1980’lerin hemen başında, altın fiyatları zirve yapmıştır. Ardından 90’larda ise uzunca bir süre 300 ABD doları seviyesinde dalgalanmıştır.

Marks, “… altın ve gümüş, doğaları gereği para değildir, ama para doğası gereği altın ve gümüştür…” demiştir. Altın dolardan serbestleştiğinde para olmaktan çıktığı görüşü hâkim olmuştur. Buna karşın 2008’de patlak veren son büyük ekonomik krizinde, güvenli sığınağın altın olduğu bir kere daha görülmüştür. İlk Çağ’dan bu yana, imparatorların, kralların, soyluların, sade vatandaşın, gücü ölçüsünde tasarruf amacıyla altını tercih ettiği bilinmektedir. Bugün de durum pek değişmemiştir. Merkez bankaları, hâlen altın stoklamaktadır. Görünür gelecekte, altının gücünü kaybetmeyeceği anlaşılmaktadır.

Dünyada hidrotermal sahaların keşfi, düşük tenörlü sahlarda altın üretiminde artışın önünü açmıştır. Ancak 20.yüzyılın sonlarına doğru çevre duyarlılığı ve bu konudaki tartışmaların artması altın madenciliğini olumsuz yönde etkilenmeye başlamıştır.

Altın tarih boyunca maddi ve manevi bir güç olarak varlığını sürdürmüştür. Tarihi sürecine bakıldığında altın 20. yüzyılın ortalarına kadar teknolojiye yönelik araç-gereç üretimi için kullanılmadığını görmekteyiz. Günümüzde teknolojide kullanılan altın miktarı çok azdır. Altının asıl üretim amacı maddi değeridir. Kısaca “altın” = “para” demektir. Bu nedenle altın madenciliği diğer madenlerden farklıdır.

Türkiye Altın Üretimi

Cumhuriyet döneminde resmi olarak ilk altın üretimi 2001 yılında İzmir-Bergama’da Ovacık altın madeninde başlamıştır. Ülkemiz üretimi başlangıçta 1,4 ton/yıl seviyesindeyken yeni açılan altın madenleri ve gerçekleştirilen kapasite artışları ile 2011 yılından itibaren 20 tonu aşmıştır. 2013 yılında ~34 ton ile zirve yapan üretim daha sonraki yıllarda azalış sürecine girmiş; 2019 yılında ise 37 ton ile en büyük üretim miktarına ulaşılmıştır (Tablo 5). 2001-2019 yılları arası Türkiye toplam altın üretimi ~342 ton olarak gerçekleşmiştir (Şekil 10). 2012 yılından sonra dünya genelinde metal fiyatlarında düşüşe paralel olarak ülkemizdeki altın üreticileri de üretimlerini azaltmışlar ve kapasite artış yatırımlarını altın fiyatlarının yükseleceğini öngördükleri dönemlere ertelemişlerdir. Altının pazar fiyatının artmasını müteakip ülkemiz üretim potansiyelinin 100 ton/yıl olabileceği öngörülmektedir.

Türkiye’de gerçekleşen altın üretiminin dünya üretimindeki payı yaklaşık olarak %1,05 civarındadır

Yıllara Göre Altın Üretimi (ton)

Türkiye Altın Üretimi (ton)

Üretim Yapan Şirketler ve Yerleri

TÜRKİYE’DE ALTIN DIŞ TİCARETİ

Ülkemizin altın dış ticaretine bakıldığında aynı yıl içinde ithalat ve ihracat değerleri arasında büyük dengesizlik görülürken bu değerler arasındaki fark da yıllara göre (-) ya da (+) yönde değişmektedir. Yıllara göre dış ticarette yaşanan bu değişikliklerin gerekçesini anlayabilmek için bu ticareti her yıl ayrı değerlendirmek gerekmektedir.

Altın Dış Ticaret Grafiği

Altın Dış Ticaret (Ton) Grafiği

DÜNYA MERKEZ BANKALARI REZERVLERİ

Dünyada üretilen altın’ın önemli bir miktarı ülkelerin merkez bankalarında külçe olarak tutulmaktadır. Tutulan külçe altın miktarı da ekonomisi istikrarsız ülkelerde çok değişirken ekonomisi güçlü ülkelerde değişim sınırlı kalmaktadır.

Dünyada merkez bankaları altın stokları, Nisan 2021

Ülkemiz Merkez Bankası altın rezervleri

FOREX PiYASASINDA BAŞARILI OLMANIN KURALLARI

MACD Nedir? | MACD Göstergesi Nedir?



Bir yanıt yazın